Mehmet Mêhdî Gökçe

En büyük cezaevinin kafamızın içi olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Birçok doğruyu, gerçeği sırf “acaba çevrem ne der!” endişesi veya “acaba bundan bir zarar görür müyüm?” korkusuyla dile getiremeyiz. Yani düşüncelerimizi özgürce ifade edemiyoruz ya da daha açıkçası “çok korkağız”. İman ettiğimiz yaratıcıya tam teslim değiliz, şüphe ediyoruz kaderimizden. Birçok konuyla ilgili fikrim olmasına rağmen sırf yukarıdaki gerekçelerden dolayı vazgeçmişimdir. Yani benim de ekseriyetinizden farkım yok. Ama bu sefer “korku zincirlerini kırayım” dedim. Ve şu Ayasofya meselesinde “birkaç kelam edeyim” dedim. Hani kamuoyu fikrimi çok merak ediyor ya! Bekletmeyeyim... Kimseyi ilgilendirmemesine rağmen şunu açık edeyim ki konu farklı yönlere çekilmesin. Ben 10 yaşından beridir vakit namazlarımı kılarım elhamdülillah. İnancımın diğer gereklerini de eda etme çabasındayım. Herkesin inancına ve yayış şekline de sonsuz saygım var. Ayasofya Ayasofya'ya dönecek olursak, şunu merak...

31 Mart Yerel Seçimler ile ilgili herkesin bir değerlendirmesi vardır. Kimisi ortaya çıkan tabloya objektif yaklaşır, kimisi de az biraz kendini tatmin etmek için sonucu duyguları doğrultusunda değerlendirmektedir. Herkes gibi benim de duygularım, düşüncelerim, tepkilerim, öfkelerim, hayallerim ve umutlarım var. Ülkede yaşananlar veya yaşatılanlardan en çok etkilenenlerden biriyim. Dolayısıyla kimi durumlarda objektifliği elden kaçırabilme riskiyle karşı karşıya kalabiliyorum. Ancak bütün bunlara rağmen 31 Mart Yerel Seçimlerinin ortaya çıkardığı tabloyu olabildiğince objektif bir şekilde değerlendirmeye çalışacağım. Öncelikle bütün parti liderlerinin dile getirdiği gibi “inşallah ülke kazanmıştır” demek istiyorum. Umarım yetki sahipleri bu düstur doğrultusunda kamu hizmetlerini sürdürürler. Özellikle Ankara ve İstanbul’da izlediği stratejiyle AKP’nin 31 Mart Yerel Seçimlerinde bir sonraki genel seçimlerin provasını yaptığı kanaatindeyim. İstanbul ve Ankara stratejisi ...

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler, bireylerin bu gelişmeleri yakından takip etmesine ve yaygın bir şekilde kullanmasına yol açan bir süreci beraberinde getirmiştir. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gelişmeye başlayan, günümüze damgasını vuran ve etkisi altına alan bilgi teknolojileri insan yaşamını hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemiştir. Yeni kuşak tarafından çok yoğun bir şekilde takip edilen ve kullanılan bu teknolojiler, iletişim başta olmak üzere sosyal ilişkiler, eğitim, kültür, ekonomi gibi hayatın her alanına nüfuz etmiştir. Bilgi teknolojilerinin kullanım kolaylığının artması, etki alanın genişlemesi, uyum süresinin kısalması, maliyetlerin düşmesi ve bu teknolojilere özgü kullanım kültürünün oluşması bireyin günlük yaşamını, kurumların ise işleyişlerini önemli ölçüde etkisi altına almıştır. İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişim ve değişim, özellikle son 10 yılda interneti günlük yaşamın doğal bir parçası haline getirmiş ...

Nevruz; Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada binlerce yıldır yeniden diriliş ve bahar bayramı olarak kutlanmaktadır. Farsça kökenli bir kelime olan Nevruz adına yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında rastlanmaktadır. BM, 3 bin yıllık bu kültürel şenliği 2010’da Dünya Nevruz Bayramı olarak kabul etmiştir. Birçok milletin sahiplendiği bu kadim şöleni Türkler mitolojik Ergenekon’dan çıkışa, Kürtler ise, Demirci Kawa efsanesine dayandırırlar. 1970’lerden itibaren Kürtler tarafından yoğun olarak kutlanmaya başlanan Nevruz, 1980’lerde etnik ve siyasal bilinci üreten olgu, 1990’lardan sonra da Türkiyeli Kürtler arasında kimlik ifadesinin merkezine oturtulmuştur. Bu süreçte Kürt ulusalcı basını da Nevruz’u siyasi söylemini ifade ettiği simge olarak kullandı. Bu çalışma da Kürt ulusalcı basının etkin gazeteleri Özgür Gündem ve Azadiya Welat’in 2015’teki Nevruz algısını eleştirel söylem çözümlemesi yöntemiyle inceledik. Anahtar Kelimeler: Nevruz, Kü...